23 Mart 2010 Salı

Nazilerin Din Düşmanlığı


Yahudi soykırımı değerlendirilirken, önemli bir soruya cevap bulmak gerekir: Nazilerin Yahudilerden bu kadar nefret etmelerinin nedeni nedir?

Bu sorunun cevabı, sapkın Nazi ideolojisinde gizlidir. Nazizm, "yeni paganlık" (yeni putperestlik) olarak tanımlanabilecek bir harekettir. Hitler ve Rosenberg gibi Nazi ideologları, Alman milletinin Hıristiyanlık öncesi batıl pagan kültürüne özlem duyma cehaletini göstermişlerdir. Bu pagan kültürün temel vasıfları, sapkınca kibiri, savaşı ve şiddeti yüceltmesidir; Hıristiyanlık ise tevazuyu, barışı ve merhameti yücelten ahlak anlayışı ile buna tamamen zıt bir kültür getirmiştir. Söz konusu Hıristiyanlık nefreti, ilk başta Nietzsche ile doğmuş, onun takipçisi olan Martin Heidegger ile devam etmiş ve bu iki ideoloğun batıl fikirlerini devralan Hitler ve Rosenberg'de doruğa çıkmıştır.

Hıristiyanlık nefretinin doğal bir sonucu ise Yahudi düşmanlığıdır. Çünkü Naziler kendilerince Hıristiyanlığı "Yahudi kültürünün Avrupa'yı istila etmesi" olarak yorumlamışlardır. Bunun nedeni, Hıristiyanlığın gerçekte Yahudiliğin içinden doğmuş bir din olmasıdır. Hıristiyanların inandığı Kitab-ı Mukkades'in büyük bölümü (Eski Ahit kısmı) Yahudilerin de kutsal kitap olarak kabul ettiği "Tora"dan oluşur. Yahudi peygamberlerinin hepsini Hıristiyanlar da sever ve benimserler. Dahası Hz. İsa ve onun havarileri de Yahudi soyundandır. Tüm bunlar, Naziler ve benzeri yeni paganların Hıristiyanlığı kendilerince bir "Yahudi komplosu" olarak görmelerine neden olmuştur. Naziler bu ırkçı nefrete bir de Yahudileri ırk yönünden aşağı gören sosyal-Darwinist bir nefret eklemişler, böylece son derece fanatik bir Yahudi düşmanlığı formüle etmişlerdir.

Nazi zulmüne maruz kalan Yahudilerin anılarında, Nazilerin Yahudi düşmanlığının aslında bir "din düşmanlığı"nın sonucu olduğunu gösteren pasajlar vardır. Nazilerin Yahudilerin dini sembollerine ve dini inançları nedeniyle giydikleri giysilere veya uzattıkları saç ve sakallarına olan saldırıları bunun en bilinen örnekleridir. Pek çok dindar Yahudi, özellikle de yaşlı insanlar, SS'ler ve diğer Nazi grupları tarafından sokak ortasında çevrilmiş, dini inançları gereği uzattıkları sakalları ve perçemleri makasla kesilmiştir. Yahudilerin dini kitapları yakılmış ve parçalanmıştır. Varşova Gettosu'nda yaşanan bir olay, görgü tanığı bir Yahudi'nin ifadelerinde şöyle anlatılmaktadır:

Bir öğlen, eve dönerken, bir grup genç insanın elleri havada duvar kenarında sıraya geçtiklerini gördüm.

Bu da neydi? Merak edip biraz yaklaştım. Acaba bir hırsızlık mı olmuştu? Bu çocuklar ne yapmıştı? Almanlar, bu kişileri bu şekilde neden sıraya sokmuşlardı?

Orada, parlak siyah botlarıyla elinde bir kamçı tutan bir SS subayı duruyordu. Görünüşü bana, hırsını karşısındakinin acısını görerek tatmin eden bir köpek eğitimcisini çağrıştırmıştı. Diğer bir SS görevlisi, elinde makasıyla, acı dolu kanayan suratlardan sakalları kesmekle uğraşıyordu. ("Holokost: Nazilerin Yahudiler Hakkındaki Planları", http://www.sevivon.com/holokost/genelbakis/article15.htm )

Nazilerin söz konusu din düşmanlığı, gerçekte Nazi zulmünün tarihte Firavun, Nemrud, Neron gibi pek çok örnekleri görülmüş olan dinsiz despotların yeni bir örneği olduğunu göstermektedir. Naziler, kendi ideolojilerini kabul etmeyen herkesi, özellikle de dindarları yok etmeye uğraşmışlardır. Bu dindarlar arasında Yahudiler olduğu gibi, Katolikler veya Yehova Şahitleri de vardır.

Nazi zulmüne maruz kalan dindar Yahudilerin de onları Firavun'la özdeş olarak görmüş olmaları anlamlıdır. Toplama kamplarında çalışmış bir Yahudi'nin aşağıdaki anıları, bu konuda oldukça dikkat çekicidir:

Tırmıkları çamura saplıyor, tekrar çıkarmaya çalıştığımızda ise ağırlıklarından ürküyorduk. El arabasına doğru yaklaşırken, çamur, tırmığın dişleri arasından akıyor, geriye azıcık kalıyordu. Yeniden daha kalın bir çamur parçasını hedefleyerek eğiliyorduk. Yine de, el arabasına varana kadar pek azı kalıyordu. Tekrar ve tekrar zayıf vücutlarımızı zorluyorduk. Bu iğrenç, mantıksız ve umutsuz işi yaparken arkadaşlarımı gözlüyordum ve aklımda trajik bir sahne canlanıyordu: Mısır'da Firavun'un şehirlerini kuran esir Yahudiler.

Yahudiler açlık sınırında yaşamaya çalışıyorlardı. Günlük öğünleri; başparmağı kalınlığındaki bir dilim siyah ekmekten, bir parçacık margarinden ve çorba olduğu iddia edilen
bir kap sıvıdan ibaretti. Ara sıra içinde yüzen birşeylere belki rastlanabilirdi. 24 saat için tüm yiyecek buydu.

İlkel darağaçları kurulmuştu. Platformda, 6 genç adam durmaktaydı. Cellat, ipleri boyunlarından geçirmekteydi. Genç adamlardan ikisini tanıdığımı zannettim: Bunlar Spielman'ın kardeşleri değiller miydi? Evet, gerçekten de onlardı! Bu onların 'daha merhametli ' cezalarıydı.

"Herkes baksın!" diye her taraftan emirler yağdı. Ürperdim.

Birden Spielmanlar'dan birinin konuştuğunu duydum. Nazilere meydan okuyarak, ölümün yüzüne gururla baktı: "Siz bizi öldürebilir, binlerce Yahudi'yi de yok edebilirsiniz. Fakat Yahudi ulusunu asla yok edemeyeceksiniz! Her zaman olduğu gibi hayatta kalmayı başaracaklar, ...."Bununla, Şema İsrael'i söylemeye başladılar: Ölmeden önce mırıldanmayı başarabildiler: "Aşem Ehad-Allah birdir." ( "Holokost: Çalışma Kampları", http://www.sevivon.com/holokost/genel_bakis.htm )