23 Mart 2010 Salı

İsrail'in Antisemitizm Politikası


İsrail Devleti'nin politikalarını bir bütün olarak ele almak ve bir bütün olarak eleştirmek çok doğru bir yaklaşım değildir. Diğer pek çok devlet için geçerli olduğu gibi, İsrail Devleti'nin politikasını da yönlendiren çok farklı unsurlar vardır. Burada ele alınan ve deşifre edilen politika ve uygulamalar ise İsrail derin devletinin içinde yer alan radikal çevrelerin sapkın faaliyetleridir. Bu çevreler, radikal Siyonist ideolojinin etkisi altında kalan, Muharref Tevrat'ın yanlış yorumlarına dayanarak Yahudiler dışındaki tüm insanları aşağılık gören, onlara zulmetmeyi makul karşılayan, dünyaya hükmetme hedefinde olan, tüm bu nedenlerle de barışın önündeki en önemli engeli teşkil edenlerdir.

Siyasi Siyonizmin bazı önderlerinin İsrail Devleti'ni kurabilmek için 20. yüzyılın başından itibaren radikal Siyonizm-antisemitizm iş birliğini uygulamaya koymuşlardır.Kuşkusuz bu iş birliğinin en çarpıcı örneği Nazi Almanyası ve birtakım Siyonistler arasındaki ilişkilerdi. Söz konusu Siyonistlerin amacı, her ne pahasına olursa olsun Avrupalı Yahudileri Filistin'e göndermek ve orada bir Yahudi Devleti'nin kurulmasını sağlamaktı.

Bu politika iki ayrı boyutta başarıya ulaştı. Öncelikle, gerçekten de çok sayıda Yahudi, Nazilerin antisemitizm politikasının bir sonucu olarak Filistin'e göç etti. Başarının ikinci boyutu ise, psikolojik yöndeydi: Tüm dünya, II. Dünya Savaşı sırasında tarihin gördüğü en büyük katliama uğrayan Yahudilerin, Filistin'de bir ulusal devlet kurmasını kabullenebilir hale gelmişti.

Sonuçta 1948 yılında İsrail Devleti kuruldu. Ama bu küçük devlet, bazı Siyonist liderlerin hayalindeki devlet değildi. Birleşmiş Milletler, Filistin'i yaklaşık %50 toprağa sahip iki ayrı devlete; bir Yahudi bir de Arap devletine bölmüştü. Ancak İsrail Devleti ilan edilir edilmez başlayan Arap-İsrail Savaşı'nın ardından Yahudi Devleti topraklarını genişletti ve Batı Şeria ile Gazze Şeridi hariç tüm Filistin topraklarını 1948 yılı içinde ele geçirdi. 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda ise, Batı Şeria, Gazze, Doğu Kudüs dahil olmak üzere tüm Filistin toprakları işgal edildi. Ayrıca Suriye'ye ait olan Golan Tepeleri ve Mısır'a ait olan Sina Yarımadası da İsrail işgali altına girdi. 1982 yılında bu kez Lübnan, Yahudi Devleti tarafından işgal edildi. İşgalin ardından İsrail Lübnan'ın güneyinde tek taraflı bir "güvenlik kuşağı" ilan ederek toprak işgalini sürdürdü.

Tüm bu işgal politikası, bazı İsrail liderlerinin hayalindeki "Büyük İsrail" hedefinin bir sonucuydu. Bu hedef, Muharref Tevrat'ta yer alan bazı açıklamaların yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyordu. Bu yanlış yoruma göre Ortadoğu topraklarının büyük çoğunluğu İsrailoğulları'na vaat edilmekteydi. Radikal çevreler de tüm bu toprakları ele geçirmeyi ve bu toprakların Arap nüfusundan temizlenerek Yahudileştirilmesini öngörüyorlardı. İsrail, yönetiminde etkin olan bu tarz radikal görüşler nedeniyle, işgal ettiği toprakları mümkün olduğunca elinden bırakmadı. Özellikle de "Vadedilmiş Topraklar"ın en önemli parçalarını içeren Batı Şeria'yı işgal altında tuttu ve Yahudileştirmeye çalıştı. "Yahudileştirme" için işgal altındaki topraklara Yahudi yerleşimciler yerleştirmek gerekiyordu. Bu yerleşimcilerin bir kısmı, bu işi dini bir misyon olarak gören radikal Yahudilerdi. Ama bu topraklara asıl yerleştirilecek olan Yahudiler, diasporadan İsrail'e göç ettirilen Yahudilerdi.

Kısacası İsrail, kurulduğu tarihten itibaren diaspora Yahudilerinin göç etmesine ihtiyaç duydu. 1948 yılına dek Filistin'e göç ettirilen Yahudiler, hala dünya Yahudilerinin küçük bir bölümüydü. Yahudilerin çoğunluğu diasporada yaşamakta ısrar ediyorlardı. Bazı İsrail liderleri, hayallerindeki "Büyük İsrail"i oluşturabilmek için bu Yahudileri İsrail'e göç ettirmeyi hedeflediler. Ancak her geçen yıl biraz daha hayal kırıklığına uğradılar. Her dönemde bir göç miktarı hedef olarak tespit ediliyor, ama ilerleyen yıllarda bu hedefi yakalamanın ancak bir ütopya olacağını anlıyorlardı. 1951-1961 dönemi için, Ben Gurion'un koyduğu 4 milyonluk hedefe ulaşılamadı; çağrısına yalnız 800 bin kişi karşılık verdi. Aynı on yılın son döneminde, göçmen miktarı yılda 30 bine kadar düştü. 1975 ve 1976'da İsrail'den göç edenlerin toplamı, İsrail'e olan göçü aştı.

Jerusalem Post'un 7 Ekim 1978 tarihli sayısında, "The General with a Phantom Army" (Fantom Ordulu General) başlıklı yazıda, Meir Merhav, Yahudi halkının İsrail'e göç etme konusundaki isteksizliğini şöyle dile getiriyordu:

Siyonizm ve İsrail Devleti'nin tarihinde hiçbir zaman çok büyük bir göç olmamıştır. Dindar veya Siyonist olan Yahudiler her zaman küçük sayılarda gelmişlerdir. Bunların çoğu idealist olduğu için gerçekler hayallerindekiyle uyuşmayınca İsrail'i terk etti. Tüm Yahudi toplulukları en zor anlarında bile, İsrail'e değil, başka yerlere gitmeyi tercih ettiler. Almanya'daki 300 bin Yahudi'nin en fazla 60 bini 1933-39 döneminde İsrail'e gelebilirdi. Fakat bunların çoğunluğu İsrail'e gitme ihtimalini bile göz önüne almadı. Bu diğer Yahudi toplulukları için de geçerlidir. En fazla baskıya uğrayan Rus Yahudilerinin %50-60'ı bile, İsrail dışında bir yere gitmeyi düşünmektedir. Gerçekleri beğenmiyoruz, ama bunları inkar edemeyiz. Bir şeyi anlamalıyız ki, hiçbir zaman diasporadan büyük bir göç yaşanmayacaktır.

Kısacası diaspora Yahudileri, İsrail'in kuruluşunun ardından da, aynı 1920'li, 30'lu yıllarda olduğu gibi göç etmekte direndiler. Peki bu Yahudileri İsrail'e getirmek için ne yapılmalıydı?.. Bu sorunun cevabı basitti: Daha önce ne yapılmışsa, o yapılmalı; yani diaspora Yahudileri antisemitizm tehlikesi körüklenerek İsrail'e göç etmeye ikna edilmeliydiler. Nitekim bazı Siyonistler bunu açık açık söylüyorlardı. Amerikan Yahudi Kongresi'nde, Leo Pfeffer'in sunduğu formüle göre, Yahudiliğin devamı için Yahudi düşmanlığı gerekiyordu. "Yahudiliğin bekası için antisemitizm gereklidir" demişti Pfeffer. (The National Jewish Post and Opinion, 6 Kasım 1959.) Dünya Siyonist Örgütü Başkanı Nahum Goldman ise, 1958 yılında, Siyonizmin antisemitizme olan kaçınılmaz ihtiyacını vurgulamış ve şu uyarıyı yapmıştı: "Antisemitizmin gerilemesi Yahudiliğin bekası için yeni bir tehlike oluşturabilir." (New York Times, 24 Temmuz 1958. )

"Yahudiliğin bekası" için daha önce Naziler kullanılmıştı. Şimdi de benzeri yerel antisemitlerle bağlantı kurulabilir ya da doğrudan İsrail tarafından düzenlenecek eylemlerle yapay bir antisemitizm oluşturulabilirdi. Öyle de yapıldı.