25 Mart 2010 Perşembe

Darwin'in Çin Seferi


Komünizm gerçekte sapkın bir Avrupa ideolojisidir. Avrupalı filozoflar tarafından ortaya atılmış, ilk kez Avrupalı eylemciler tarafından uygulamaya konmuştur. Ve gerçekte Avrupa'da kök salan materyalist din düşmanlığının bir sonucundan başka bir şey değildir. Çin gibi Avrupa'dan her anlamda uzak, içine kapalı bir ülkeye kadar bu ideolojinin nasıl ulaştığı ve orada nasıl kök saldığı merak edilebilir. Bu merakla yakın Çin tarihine baktığımızda ise, karşımıza tanıdık bir tablo çıkar: Çin'e komünizmin gelmesi, ateizmin gelmesiyle eş anlamlıdır. Ateizmin gelmesi ise, Darwinizm'in gelmesi demektir.

Çin, 18. yüzyılın sonlarına dek Batı kültüründen son derece uzak, kendi içine kapalı bir toplum olmuştur. 19. yüzyılda ise ülkeye gelmeye başlayan İngiliz tüccarlar, pek çok değişimi de beraberinde getirmiştir. Bu tüccarlar tarafından Çin'e ilk kez o zamana kadar tanınmamış bir madde olan afyon getirilmiş, Çin toplumunda bir salgın gibi yayılan afyon tüketimi yüzünden Çin ve İngiltere arasında iki kez savaş çıkmıştır. Sonunda İngiltere, Çin'i dize getirmiş ve Hong Kong başta olmak üzere Çin'in önemli kentleri İngiliz etkisi altına girmiştir.

İngiliz emperyalizminin bu şekilde Çin'e girmesi, bu emperyalist yapının bilimsel dayanağı haline gelmiş olan (bkz. Harun Yahya, Darwin'in Türk Düşmanlığı) Darwinizm'i de bu ülkeye sokmuştur. 19. yüzyıl Avrupası'na hakim olan materyalist ve Darwinist fikirler, Çinli aydınlar arasında hızla yayılmaya başlamıştır. Evrimci yazar Robert Miller, Encyclopedia of Evolution (Evrim Ansiklopedisi) adlı kitabında bu konuda şunları yazar:

19. yüzyılda Batı, Çin'i, izole olan ve eski gelenekleri sürdüren bir uyuyan dev olarak görüyordu. Çok az Avrupalı, Çinli entelektüellerin Darwin'in evrim teorisini hevesle benimsediklerini ve değişim için ümit vaat ettiğini kavradıklarını anladı. Çinli yazar Hu Shih'e göre 1898'de Thomas Huxley'in Evrim ve Etik kitabı yayımlandığında Çinli entelektüeller tarafından hızla onaylandı. Zengin kişiler ucuz Çin yayımlarına sponsorluk ettiler, böylece kitlelere geniş bir şekilde yayılabildi. (Robert Milner, Encyclopedia of Evolution, 1990 s.81 )

Osmanlı'nın son dönemlerinde Batı etkisiyle materyalist fikirlere kapılan bazı Jön Türkler gibi, Çin'in son dönemlerinde de materyalizmi ve Darwinizm'i benimseyen ideologlar ortaya çıkmıştır. Bu gelişmenin de etkisiyle, 1911 yılında binlerce yıllık Çin İmparatorluğu lağv edilmiş ve yerine Çin Cumhuriyeti kurulmuştur. Cumhuriyeti kuran kadro, her ne kadar Batı aleyhtarı bir söylem ve politikayla ortaya çıksa da, gerçekte Batı emperyalizminin temellerini oluşturan ırkçı ve Sosyal Darwinist anlayışı aynen benimsemişlerdir. Amerikan The New Republic dergisinde Jacob Heilbrunn imzasıyla yayınlanan bir makalede bu konuda şunlar yazılıdır:

O günlerde Batı'ya karşı Batılı fikirleri ve icatları kullanma düşüncesi zirvedeydi. 4 Mayıs 1919'da Pekin'de gerçekleştirilen ünlü protesto gösterilerinin öncesinde, modernizm, demokrasi, yurtseverlik ve bilim çağrıları yapılıyordu... Ama Tu Wei-ming'in sonradan yazdığına göre, "aslında bunlar ne bilim ne de demokrasiydi, sadece pozitivizm ve popülizmdi. 4 Mayıs döneminde, Jakobenvari kollektivizm Çin'deki entelektüel dünyayı sarmış durumdaydı." Gizli bir derginin yayıncılığını yürüten Liang Qichao gibi reformistler, Darwin ve Spencer'ın basitleştirilmiş ama popüler bir versiyonundan son derece etkilenmiş durumdaydı. Irklar arasındaki savaşı, ilerlemenin bir gereği olarak görüyorlardı. (Jacob Heilbrunn, "Mao More Than Ever", The New Republic, April 21, 1997 )

Alıntıda adı geçen Herbert Spencer, Darwin'le aynı dönemde yaşamış ve Darwin'in teorisini toplum bilimlerine uyarlamış ırkçı bir düşünürdür. Avrupalı ırkların üstünlüğünü, ırklar ve milletler arasında daimi bir çatışma olması gerektiğini, toplumda fakirlere ve düşkünlere yardım edilmemesini ve daha pek çok şiddet, adaletsizlik ve zulüm yanlısı fikri ortaya atmıştır.

Darwin'den ve Spencer'dan etkilenen Çinli entelektüeller arasında, Yen Fu (veya Yan Fu) ile Ding Wenjiang gibi, modern Çin'in kuruluşunda fikirleriyle büyük etki oluşturan isimler de vardı. Amerikalı tarihçi Benjamin Schwartz Chinese Communism and the Rise of Mao (Çin Komünizmi ve Mao'nun Yükselişi) adlı kitabında, Yen Fu'yu ve onun Darwinist fikirlerini önemle vurgular. Schwartz'a göre, Yen Fu, "Spencer'ın teorisi gibi Batılı ideoloji ve teorileri aynen almış ve bunları toplumu dönüştürmek ve güç ve zenginliğe ulaştırmak için meşru yöntemler olarak görmüştür. (Benjamin Schwartz, Chinese Communism and the Rise of Mao, Cambridge: Harvard University Press, 1951, s. 37 ) Schwartz'ın ifadesiyle, Yen Fu için "Darwin'in teorileri sadece gerçekliği tarif etmekle kalmamış, aynı zamanda değerleri ve izlenecek yöntemleri de belirlemiştir." (Benjamin Schwartz, Chinese Communism and the Rise of Mao, s. 45 )

Ding Wenjiang (Ting Wen-chiang diye de yazılır) ise komünizme öncülük etmiş bir diğer önemli Çinli ideologdur. Onun görüşlerinin temel dayanağı da yine Darwinizm'den başka bir şey değildir. Ding, 1910'lu ve 20'li yıllarda Çin'i etkileyen "Yeni Kültür" hareketinin en önemli temsilcisidir. Bu hareketin en önemli özelliği, Çin toplumunun dini inancı olan Konfüçyanizm'e karşı çıkması, bunun yerine materyalist bir dünya görüşünü savunmasıdır. (Yeni Kültür hareketi, hem Mao'nun komünizminin hem de ona rakip olan Chiang Kai-shek faşizminin fikri öncüsüdür.)

Amerikalı tarihçi Charlotte Furth Ting Wen-chiang: Science and China's New Culture (Ding Wenjiang: Bilim ve Çin'in Yeni Kültürü) adlı kitabında, Yeni Kültür hareketinin duayeni olan Ding Wenjiang'ı çok detaylı olarak inceler. Furth'a göre, Ding'in yaptığı şey, Darwin, Huxley ve Spencer gibi evrimci ideologların fikirlerini Çince'ye çevirmekten başka bir şey değildir. Hatta Furth bu nedenle Ding'i "Çin'in Huxley'i" olarak tanımlar. (Charlotte Furth, Ting Wen-chiang: Science and China's New Culture, Cambridge: Harvard University Press, 1970, s. 27 ) (Huxley, Darwin'in en büyük destekçisidir ve hatta bu nedenle yaşadığı dönemde "Darwin'in çoban köpeği" olarak anılmıştır.) İngiltere'deki Glasgow Üniversitesi'nde zooloji ve jeoloji üzerine çalışan Ding, 1911 yılında Çin'e dönmüş ve yeni kurulan Çin Cumhuriyeti'nde Darwinist ve materyalist fikirleri yaymak için çaba harcamıştır. Ding, Charles Darwin'in kuzeni olan Francis Galton tarafından ortaya atılan öjeni teorisini dahi savunmuştur. (Charlotte Furth, Ting Wen-chiang: Science and China's New Culture, s. 71 ) (Öjeni, bir insan ırkının içindeki hasta ve sakat insanların yok edilmesi ve sağlıklıların "çiftleştirilmesi" yoluyla sözde evrimsel bir ilerleme sağlamayı amaçlayan teoridir ve en yoğun olarak Nazi Almanyası'nda uygulanmıştır.)

Yeni Kültür hareketi hakkındaki önemli bir yorumu da, Harvard Üniversitesi tarih profesörü James Reeve Pusey yapmaktadır:

Yeni Kültür hareketinin sloganlarının hepsi, Darwin'in daha önceden desteklemiş olduğu sloganlardı ve şimdi yine bu sloganları desteklemeye devam ediyordu. O (Darwin), Yeni Kültür hareketinin en önemli ruhani lideriydi... Çünkü onun teorisi, Yeni Kültür hareketi liderlerinin ısrarla belirttiği gibi... "bugünün geçmişten daha iyi olduğunu, ve geleceğin de bugünden daha iyi olacağını ispatlıyordu". Bu, anarşistlerin ortaya attığı "şimdiyi düşün ve geçmişi boşver" veya sonradan komünistlerin ortaya atacağı "şimdiye önem ver ve geçmişi unut" solganlarının ardındaki inancı oluşturuyordu. (James Reeve Pusey, China and Charles Darwin, Harvard University Press, Cambridge (Massachusetts), 1983, s. 438 )

İşte, 20. yüzyıl başlarında Darwinizm'in Çin'e yayılması sonucunda ortaya çıkan bu gibi Çinli ideologlar, önce "Kuomintang" partisi altında örgütlenen faşist eğilimli Çin milliyetçiliğini, ardından da Çin komünizmini doğurmuşlardır. Kanadalı Darwinist filozof Michael Ruse New Scientist dergisinde yayınlanan bir makalesinde, bu konuda şu değerlendirmeyi yapar:

Batıda evrim teorisi dini ve entelektüel bir engel ile karşılaşmıştı. Ancak Çin'de böyle olmadı ve Darwinizm bir kerede köklendi. Aslında, bazı açılardan Darwin neredeyse bir Çinli gibi kabul ediliyordu! Taoist ve Neo-Konfüçyüsçü düşünce her zaman insanların "eşyalığını" vurgulamıştır. Varlığımızın hayvanlarınkiyle aynı olması fikri onlar için büyük bir şok olmadı... Bugün resmi felsefe (bir çeşit) Marxizm-Leninizm'dir. Fakat, Darwinizm'in seküler (din dışı) materyalist yaklaşımı (şimdi yaygın olan felsefe anlamında) olmadan, taban Mao'ya ve onun devrimcilerine bağlanamazdı. (Michael Ruse, The Long March of Darwin, New Scientist, 103 (16 Ağustos 1984): 35; Henry M. Morris, The Long war Against God, s.85-86 )

"Çin Ve Charles Darwin"

Darwinizm'in 20. yüzyıl Çin tarihi üzerindeki etkisi o kadar büyüktür ki, ünlü Harvard Üniversitesi'nden tarihçi James Reeve Pusey, sırf bu konuyu ele alan China and Charles Darwin (Çin ve Charles Darwin) adlı bir kitap kaleme almıştır. Kitapta, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının, İngiltere'de yayınlandıktan 36 yıl sonra, 1895'te Çince'ye çevrildiği ve bu tarihten sonra Çin'deki aydınlar arasında görülmemiş bir hızla yayılarak çok büyük sosyal ve siyasi etkiler oluşturduğu anlatılmaktadır. Pusey'in kitabının önsözünde şöyle yazar:

1895'ten sonra Spencer'ın ünlü "uygun olanların hayatta kalması" kavramının Çince karşılığı, yani yu sheng lieh pai (güçlüler kazanır, zayıflar kaybeder)... binlerce makalenin konusu olmuş ve Çin'deki eğitimli zihinler için herhangi bir fikri aksiyon için yegane dayanak haline gelmiştir. (James Reeve Pusey, China and Charles Darwin, s. 4 )

James Reeve Pusey, China and Charles Darwin adlı kitabında Çin'de 20. yüzyılın ilk yarısında gelişen fikir akımlarını incelemekte ve bunların Maoizm'e nasıl zemin hazırladığını anlatmaktadır. Üzerinde durduğu isimlerden biri, Liang Chi-chao'dur. Dönemin ünlü yazarlarından biri olan Liang Chi-chao, kendisini Darwinizm'i ve materyalist felsefeye kaptırmış bir fanatiktir:

Liang Chi-chao... 16 Ekim 1902 tarihli bir dergideki yazısında materyalizmin idealizme göre doğru bir felsefe olduğunu ve Darwin'in sayesinde idealizme karşı galip gelmeye başladığını yazmıştır. "Son yirmi dört yılda dünya ne kadar da muhteşem," diye yazmıştır, "evrim teorisine ait olan bir dünya, materyalizm yükselmiş ve idealizm köşeye sıkışmış durumda"... Aynı derginin 31 Ekim 1902 tarihli bir sonraki sayısında ise, Çin komünistleri için sonradan adeta bir kutsal kitap haline gelecek olan şu cümleyi kullanmaktadır: "Felsefe... yalnızca iki büyük ekolden oluşur, materyalist ekol ve idealist ekol." (James Reeve Pusey, China and Charles Darwin, s. 257 )

China and Charles Darwin adlı kitapta, Darwinizm'in Çin'de materyalist, çatışmacı ve devrimci bir kültür meydana getirdiğini ve bunun Maoizm'in iktidara gelmesindeki en büyük etken olduğunu şöyle anlatmaktadır:

Darwin, Çin düşüncesinde gerçek bir yeniden doğuşun gerçekleşmesine ilham vermiş ve bunu özellikle geleneksel bazı düşünceleri ve eski otoritelerin itibarını yok ederek yapmıştır.... Ama bu dönem kısa sürmüş ve yeni bir ortodoksinin (tutuculuğun), yani Mao Tse-tung'un düşüncesinin empoze edilmesiyle kesilmiştir. Elbette bu empoze edilen fikir de, Darwinizm'e çok şey borçludur. Çünkü Darwin şiddet yoluyla değişim ve devrim kavramlarını meşrulaştırmıştır. Kuşkusuz bu, Darwin'in Çin'e yaptığı en tarihi etkilerden biridir... 3000 yıldır Çin'de isyan kavramı büyük bir günah olarak algılanmıştır. Bu güçlü günah duygusuna karşı Mao Tse-tung.... büyük bir enerjiyle ve Darwinist karşı çıkışlarla mücadele etmiştir. Sonunda Mao Tse-tung, Marxizm-Leninizm'in tek bir slogana indirilebileceğini öne sürmüştür: "İsyan etmek haklıdır".... Bu, isyanın bir doğa yasası olduğu anlamına gelmektedir ve bu ders Mao Tse-tung'a Marx tarafından değil, Sun Yat-sen ve Liang Chi-chao tarafından öğretilmiştir, onlar ise bunu Darwin'den öğrenmişlerdir.

Darwin devrim kavramına haklılık kazandırmış ve dolayısıyla Liang Chi-chao'nun... ve Mao Tse-tung'un kültürel devrimlerine, yine Sun Yat-sen'in, Chiang Kai-shek'in ve Mao Tse-tung'un politik devrimlerine yardımcı olmuştur.

Marxistler sanırım bu analizden hoşlanmayacaklardır. Onlar muhtemelen, zaferlerinin kaynağının Sosyal Darwinistler olmadığını... komünist devrimde gerçekte "halk gücü"nün harekette olduğunu, bu gücün toprak ağalarının baskısı, kapitalist sömürü ve emperyalist saldırganlık tarafından üretildiğini söyleceklerdir. Ama bu güç, (komünistler dışında) daha başka güçler tarafından da kotarılabilirdi... Marxistler entelektüelleri dönüştürmüşlerdir, ama bunlar zaten daha önceden Darwinizm tarafından dönüştürülmüş kişilerdir. Eğer Marxistler Çin'deki kitleleri uyandırmış "öngörü sahibi" kişilerse, Çin'in daha önceki dönemdeki Sosyal Darwinistleri de Marxistler'i uyandıran "öngörü sahibi" kişilerdir... Soru hala gündemdedir: Çin'i Marxizm'e ve Mao Tse-tung'un düşüncesine uygun hale getirmekle, Darwin Çin'e ne yapmıştır? (James Reeve Pusey, China and Charles Darwin, s. 449-452 )

Yukarıdaki analiz bize Darwinizm'in Çin komünizminin temeli olduğunu açıkça göstermektedir. Binlerce yıldır kendi içine kapalı bir imparatorluk olan Çin'i, bir kaç on yıl içinde Kızıl Çin haline getiren fikri değişimin motoru, Darwinizm olmuştur.