23 Mart 2010 Salı

Mussolini ve İtalyan Faşizminin Radikal Siyonistlerle İlişkileri


Radikal Siyonizm yalnızca Alman antisemitleri, yani Naziler ile ittifak yapmakla kalmadı. Hareket, Avrupa'nın, hatta dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri Filistin'e götürmek istiyordu. Bu nedenle 1930'lu ve 40'lı yıllarda Almanya dışında daha pek çok ülkede bazı Siyonistler ile faşist güçler arasında gizli ilişkiler kurulmuştur. Bunun en ilginç örneklerinden biri de, Hitler'in en önemli müttefiki olan Mussolini'dir.

1920'lerin başında İtalya'nın başına geçerek "faşizm" adını verdiği totaliter bir sistem uygulamaya başlayan Mussolini, Akdeniz'le ve dolayısıyla Ortadoğu'yla yakından ilgileniyordu. Habeşistan'ı işgal etmesinin nedenlerinden biri, eski Roma İmparatorluğu'nun toprakları üzerinde yeni bir İtalyan etkinliği oluşturmaktı. Bu noktada Mussolini'nin Filistin sorununu görmezlikten gelmesi mümkün değildi. Öyle de oldu. Faşist diktatör, Filistin'le de ilgilendi ve radikal Siyonistlerin safında yer tuttu. Radikal Siyonizmin önemli bir güç olduğunun farkındaydı ve bunun hamiliğini İngiltere'den devralmayı hesaplıyordu.

Lenni Brenner, Zionism in the Age of Dictators'da, Mussolini ile radikal Siyonizmin her iki kanadı arasındaki ilişkileri ayrıntılı olarak anlatır. Buna göre, ilginç noktaların başında, Mussolini'nin partisindeki Yahudiler vardır. Faşist hareketin kurucuları arasında 5 İtalyan Yahudisi vardır. Mussolini ilerleyen yıllarda İtalyan Ticaret Bankası Banca Commerciale Italiana'nın başına da bir Yahudiyi getirmiştir. Mussolini'nin Dış İşleri Bakanlığı'nı yapmış olan iki isim, Sidney Sonnino ve Carlo Schanzar da Yahudi asıllıdırlar.

1920'li yılların ikinci yarısında Dünya Siyonist Örgütü (WZO)'nün bazı temsilcileri ile Mussolini arasında bazı görüşmeler yapılmıştır. Ancak bu görüşmelerle ilgili açık tutanaklar yoktur. Mussolini ile görüşmeler yapan Weizmann da bu konuyu ört-bas etmeye çalışmıştır. Lenni Brenner, kitabının 39. Sayfasında, Weizmann'ın anılarında Mussolini ile ilgili bilgilerin "kasıtlı olarak örtülü ve hatta yanlış yönlendirici" olduğunu söyler. Ancak Mussolini ile Weizmann'ın oldukça iyi anlaştıklarına kuşku yoktur. 17 Eylül 1926 günü Weizmann Roma'ya "Duce" ile görüşmeye çağrılmış, Mussolini görüşmede radikal Siyonistlere Filistin'de ekonomik yardım sözü vermiş, hemen ardından da İtalyan basınında radikal Siyonizmi öven yazılar yayınlanmıştır. Bir ay sonra bu kez WZO'nun ikinci adamı Nahum Sokolow İtalyan diktatör ile görüşmüş ve Mussolini radikal Siyonizme olan desteğini bir kez daha vurgulamıştır.

Mussolini'nin Dünya Siyonist Örgütü'nden ayrılan bazı Siyonistlerle olan ilişkileri ise daha da kapsamlı ve verimliydi. Brenner, hem Zionism in the Age of Dictators hem de The Iron Wall: Zionist Revisionism from Jabotinsky to Shamir adlı kitaplarında bu ilginç ilişkileri anlatır. Buna göre, söz konusu Siyonistler, WZO'dan ayrıldıklarında İngiltere yerine kendilerine yeni bir müttefik aradılar. İtalya bu iş için en uygun adresti. Jabotinsky, İtalya ile ittifak içinde yeni bir Akdeniz düzeni hayal ediyordu. 1935'te verdiği bir demeçte, "Biz bir Yahudi İmparatorluğu istiyoruz, Akdeniz'de bir İtalyan İmparatorluğu olduğu gibi, doğuda da bir Yahudi İmparatorluğu olmalıdır" demişti... Bu "Yahudi İmparatorluğu" Filistin ile beraber Ürdün'ü de içerecek, Mısır'ı ve Irak'ı da kısmen kapsayacak sınırlara sahip olacaktı. Kendisini Mazzini ya da Garibaldi'nin Yahudi versiyonu olarak görüyordu.

Mussolini de Jabotinsky önderliğindeki Siyonistlere büyük sempati duyuyordu. Onları "Siyon'un faşistleri" olarak tanımlamıştı. Kasım 1934'te, Mussolini'nin emriyle, faşist partisinin milis gücü olan Karagömlekliler'e ait olan Civitavecchia'daki bir askeri eğitim merkezinde, revizyonistlerin milis gücü olan Betar'a özel bir bölüm ayrıldı. Betar militanları bu askeri merkezde Karagömlekliler'le birlikte uzun süre eğitim gördüler ve daha sonra Irgun saflarında savaşmak için Filistin'e gönderildiler.

Jabotinsky ve taraftarları faşizme iyice ısınmışlardı. Hareketin önde gelen isimlerinden Abba Achimeir ve Wolfgang von Weisl, Jabotinsky'nin kendi "Duce"leri olduğunu söylüyorlardı. Jabotinsky, kendi liderliğinde düzenlenen Siyonist Kongre'nin, faşist İtalya'nın Trieste kentinde yapılmasını istemişti; bunun Batı kamuoyundan fazla tepki toplayacağı düşünüldüğü için kongreden vazgeçildi.

Bu arada Jabotinsky liderliğindeki Siyonistlerin Hitler'e ve Nazilere büyük bir hayranlık duyduklarını da not etmek gerekir. Hareketin önde gelen isimlerinden Abba Achimeir bir konuşmasında şöyle demişti: "Evet, biz revizyonistler Hitler'e karşı büyük bir hayranlık besliyoruz. Hitler Almanya'yı kurtarmıştır. O olmasa, en geç dört yıl içinde ülke yıkılırdı." (Lenni Brenner, Zionism in the Age of Dictators, s. 125. )

Söz konusu kişilerin Nazi sempatisi dış görünüşlerine bile yansıyordu. Betar üyeleri kendilerine üniforma olarak Hitler'in SA'larının giydiği kahverengi üniformanın aynısını yaptırmışlardı.

Bu arada radikal Siyonistlerin Hitler ve Mussolini ile eş zamanlı olarak kurdukları ilişkiler, bir üçüncü bağlantı daha doğurmuştu: Francisco Franco. Cumhuriyetçilerle yaptığı iç savaş sonucunda 1939'da İspanya'da iktidarı ele geçiren ve falanjizm olarak bilinen kendi faşizm versiyonunu uygulamaya koyan Franco, Hitler-Mussolini ikilisinden büyük destek görmüştü. Bu durumda doğal olarak radikal Siyonistler de Franco'nun yanında saf tuttular. Franco'ya karşı savaşan cumhuriyetçiler arasında çok sayıda Yahudi olduğu bilinir; ama bunların hepsi asimilasyonist Yahudilerdi. Oysa, Lenni Brenner'ın vurguladığı gibi, radikal Siyonistler hiçbir zaman Franco'ya karşı savaşan Yahudileri desteklememiş, aksine bu Yahudilere şiddetle karşı çıkmışlardır.

Tüm bunlar, Hitler-Mussolini-Franco triosu ile radikal Siyonistler arasındaki gerçek ilişkinin resmidir. Ancak Avrupa'daki ırkçılar Hitler ya da Mussolini'den ibaret değildi. İspanya'dan Avusturya'ya, Polonya'dan Romanya'ya pek çok Avrupa ülkesinde kendilerine Hitler'i ya da Mussolini'yi örnek alan ve giderek de güçlenen faşist güçler vardı. Bu, ırkçı Siyonizm için yeni müttefikler anlamına geliyordu.