23 Mart 2010 Salı

Toplama Kamplarında Radikal Siyonistlerin Yahudilere Karşı Uyguladığı Terör


II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra, Nazi toplama kamplarındaki Yahudiler serbest bırakılmıştı. Ancak gidecek herhangi bir yerleri olmadığı için kendileri için açılan "Yersiz İnsanlar Kampları"nda (Displaced Persons Camps) kalmaya mecbur oldular. Bu kampların idari yönetiminde bazı Siyonist liderler etkin konumdaydı. II. Dünya Savaşı boyunca, göç etmedikleri için birtakım Siyonist liderlerce cezalandırılan Avrupalı Yahudi halkın dramı henüz sona ermemişti. Savaş bitmişti, fakat yaşam şartlarında en ufak bir değişiklik olmamıştı. Nazilerin yerini artık neredeyse onlar kadar acımasız olan radikal Siyonist liderler almıştı, o kadar.

Haham Klausner'in Yahudilerin Filistin'e göçe zorlanması gerektiğini öne süren raporu, "Yersiz İnsanlar Kampları"nda, radikal Siyonist örgüt Irgun vasıtasıyla Yahudi halka karşı uygulanan çeşitli terör yöntemlerinin kaynağı oldu. Radikal Siyonist liderlerin Yahudi halkına karşı giriştiği bu baskı politikası, daha sonraki yıllarda gün ışığına çıkacaktı. Kısa adı OMGUS olan (Office of Military Government for Germany/U.S.) Alman/Amerikan Askeri İdaresi Ofisi 'nin raporlarında, Irgun'un para toplamak ve Filistin'de Araplarla savaşmaları için zorla Yahudi halktan adam toplamak gibi uyguladığı şiddet içeren taktikler, tekrar tekrar bildiriliyordu. İşte OMGUS'un hazırladığı bu raporların bazıları:

Irgun, bu kamplardaki yönetimi kontrol altında tutuyordu. Örgüt, bu kamplardaki polis gücünü de etkisi altına almıştı. Irgun ve kamp polisi korkutarak, tehdit ederek, eğer gerekirsekan dökerek şiddet yöntemleri kullandılar... 1948 yılında Polonya'dan Berlin'e yerleşmek için gelen Yahudiler, Irgun'un 'Yahudi toplama' işleminden kurtulmak için Amerika'ya göç etmişti. Duppel Göçmen Kampı'nda, Filistin'de Araplarla savaşmaya gitmek için gönüllü olmayan Yahudiler, Irgun üyeleri tarafından dövülmüş, gitmek istemeyenler ise ölümle tehdit edilmişlerdi. Bu tip askere yazılmalara Yahudi halkı zorlanırken, kampların ana kapıları kaçışları önlemek için kapatılıyordu. (Copy in Publications File, Records of the Document Library Branch, Office of the Assistant Chief of Staff, G-2, Record Group 319, National Archives, Secret Weekly Intelligence Report 112 from the Office of the Director of Intelligence, OMGUS, Dated July 3, 1948. )

Haganah militanları da Yahudilere karşı zor kullanıyordu. Amerikalı yazar Stephen Green de konuyla ilgili şunları yazıyor:

Bazı kamplar, Haganah'ın da Irgun gibi şiddet taktikleri uyguladığını rapor etmekteydi. Haganah'ın içinde 'Sochnut' adlı elit ve askerüstü bir grubun tehdit, korkutma ve dövme gibi yöntemler kullandığı sürekli bildirilmekteydi. Bu olay fark edilmesine rağmen, Irgun tarafından çok uzun bir süredir uygulanmaktaydı. Nazi terörünün mağdurları, bu sefer de Siyonist terörden kaçmak için, tekrar ailelerini ve arkadaşlarını terk etmek zorunda kalmışlardı. (Stephen Green, Taking Sides: America's Secret Relations with a Militant Israel, New York, 1984, s. 50. )

Alman-Amerikan Askeri İdaresi'nde, istihbarat ofisinin şefi olan Peter Rodes, radikal Siyonistlerin Yahudi kamplarında yaptıklarından oldukça rahatsız olmuş ve bu radikallerin baskılarından şöyle söz etmişti: "300 kişi İsrail'e gitmek için Tikwah'dan ayrıldı. Bu sayının %65'i İsrail'e gitmeleri için değişen şiddette baskılara maruz kaldı." (Copy in Publications File, Records of the Document Library Branch, Office of the Assistant Chief of Staff, G-2, Record Group 319, National Archives, Secret Weekly Intelligence Report 112 from the Office of the Director of Intelligence, OMGUS, Dated July 3, 1948. )

1948 yılının ortalarında, Amerikan ve Alman Askeri İdaresi Ofisi (OMGUS)'nin raporları, kamplarda yapılanları, "terörist taktikler" olarak tanımladı. Bu "terörist taktiklerin" de, Haganah ve Irgun tarafından kullanılan standart bir toplama prosedürü olduğunu rapor etti. Bavyara'nın Traunstein bölgesindeki "Kriegslazarett Kampı"ında ise çarpıcı bir olay yaşanmıştı:

Kamp polisi, herhangi birinin giriş çıkışını önlemek için binanın etrafını kordonla sardı. 14 Haziran'daki Yahudi bayramında, İsrail'e gitmeyi reddeden Yahudilerin sinagoga gelmemeleri istendi ve uyarı yapıldı. Aksi takdirde zorla sinagogdan çıkartılacaklardı...

İsrail'in kuruluşundan beri Kriegslazarett Kampı'ndan yaklaşık bir düzine kişi gönüllü olarak ayrıldı. Bu gönüllülere 'Ghuis' deniyordu. Bu adamların altı ya da yedisi birkaç gün sonra geri döndü. Kamplarda kaldıkları süre içinde İsrail'e gitmek istemeyen diğer gençlere terör uyguladılar. İsrail Devleti kurulunca, Filistin'de yaşayan Yahudi kesim, İsrail'e göçe razı etmek için, kamplarda yaşayanlar arasında terörü organize etti. (Copy in Publications File, Records of the Document Library Branch, Office of the Assistant Chief of Staff, G-2, Record Group 319, National Archives, Secret Weekly Intelligence Report 112 from the Office of the Director of Intelligence, OMGUS, Dated July 3, 1948. )

"Yersiz İnsanlar Kampları"nda, her türlü baskıya maruz bırakılan Yahudi halkının tek suçu, radikal Siyonizmi benimsememesiydi. Bu insanların, "Vadedilmiş Topraklar"a göç etmelerini sağlayabilmek için, radikal Siyonist liderlerin yapmaları gereken işlem, onları zorla da olsa birer radikal Siyoniste dönüştürmekti. Bu nedenle, "Yurtsuzlar Kampları'nda, radikal Siyonist olmayanlara ve anti-Siyonist Yahudilere karşı şiddet ve ayrım eylemlerine girişildi." (Türkkaya Ataöv, Siyonizm ve Irkçılık, s. 55. )

Birtakım Siyonist liderlerin, bu kamplarda yaşayan Yahudilere yönelik uyguladığı baskı politikasının artık gizlisi saklısı kalmamıştı. Açıktan açığa düzenlenen "şiddet özendirici" kampanyalarla, Yahudi halkına yönelik yaratılan bu terör, hummalı bir propagandaya dönüştürüldü. Amerikan The New Leader dergisi, 21 Ağustos 1948 tarihli sayısında şu bilgileri veriyordu:

'Uluslararası Kadın Giyim Sendikası Başkan Yardımcısı' ve 'Örgü Ürünler İşçileri Sendikası Yöneticisi' Louis Nelson, önemli bir Amerikalı işçi önderidir. Louis Nelson genel bir kampanya yürütmektedir. Yersiz kalmış insanları Siyonizmi kabul etmeye zorlamak, onları Yahudi Ordusu'na katılmaya 'ikna etmek', düzenlenen bu kampanyanın amaçlarındandı."

Siyonist idareci Louis Nelson'un başlattığı bu kampanya, kamplarda yaşayan Yahudilerin hayatlarında, son derece olumsuz değişiklikler meydana getirecekti:

Günlük tayınlara el koyma, işten çıkartma, yurtsuzların zanaat eğitimi için Amerikalıların gönderdikleri makineleri parçalama, muhalefet edenleri yasal korumadan ve vize haklarından yoksun etme biçiminde oluyor, hatta onları kamplardan atma noktasına kadar varıyordu. Bir keresinde, böyle birisi herkesin önünde kırbaçlandı. Bunlardan başka, ABD'de de yapılan 'pogrom'lara (pogrom: Yahudilere yapılan saldırı) dair hikayeler anlatılıyor, yurtsuzlar tedirgin ediliyorlardı. (Türkkaya Ataöv, Siyonizm ve Irkçılık, s. 55. )

Bazı Siyonist yöneticilerin yürüttükleri bu çok yönlü baskı politikası, bir dönem sonra meyvelerini verdi. Zaten savaş boyunca psikolojik olarak yıpranmış Yahudi halkın üzerinde, yıldırıcı bir etki yarattı. Söz konusu Siyonistler sayesinde, bu kamplardan kurtulan (!) Yahudi halk, zorunlu olarak, başları önünde, İsrail'in yolunu tuttu. "Yurtsuzların Kampları boşaltıldıktan sonra, bu Yahudilerin çoğunun göç etmeye niyeti yokken, baskı ve propaganda karışımı, buna zorlandılar." (Türkkaya Ataöv, Siyonizm ve Irkçılık, s. 56. )

Radikal Siyonist idareciler, bir yandan bu kamplardaki Yahudilere göç etmeleri için baskı yapıyorlar, bir yandan da, II. Dünya Savaşı sonrasında yersiz kalan bu Yahudilerin mağduriyetlerini, uluslararası siyasi platformda politik bir malzeme olarak kullanmaktan da geri kalmıyorlardı.

İsrailli yazar Amos Perlmutter şöyle diyor:

Ben Gurion ve diğer Siyonistler, soykırım ve bağımsızlığı , yersiz Yahudilerin ve kamplardan sağ kurtulanların içinde bulundukları zor durumu ayrılma kavramı ile birleştirmeye karar verdiler... Yurtlarından edilen insanlara yönelik bir politika, Siyonistlerin başlıca amaçlarından biri olmamıştı. Bazı tarihçiler ne kadar bunda ısrar etseler de böyle bir şey yoktur. Sonra 1946'da, İngiliz kamplarındaki yersiz kimselerin içinde bulundukları kötü durum pragmatik politikalarla çeşitli yönlerden uyuştu. Siyonist ideal için, İsrail'e dönmek her zaman en önemli hedefti. (Amos Perlmutter, Israel: The Partitioned State: A Political History since 1990, New York, 1985, s. 113. )

İsrail'in liderleri, Araplara karşı kazandıkları 1948 savaşı ile Birleşmiş Milletler'in kendilerine ülkenin kuruluşunda verdiği toprakları (Filistin'in yaklaşık %50'si) çok daha büyütmüşlerdi. Bu yayılma, bazı İsrail liderlerine çok daha fazla Yahudiyi Vadedilmiş Topraklar'a getirme cesareti verdi. 1949 yılında, tüm dünya Yahudileri İsrail'e göç etmeye resmen çağrıldılar. Ertesi yıl ise, bu çağrı bir kanunla desteklendi: Geri Dönüş Kanunu. Kanun, dünyanın neresinde olursa olsun, İsrail'e göç etmek isteyen "gerçek" (Yahudi bir anneden doğmuş) bir Yahudinin, ülkeye göçe hakkı olduğunu ve ne olursa olsun İsrail'de barındırılacağını ilan ediyordu.

Geri Dönüş Kanunu, yıllardır İsrail'de tartışma konusudur. Kimi entelektüeller, kanunun açık bir "ırkçılık" örneği olduğunu söylemektedir. Ancak bu konudaki resmi politika asla değişmez. İsrail resmi ideolojisinin bu konuya bakış açısını, Şimon Peres, Davar gazetesinin 25 Ocak 1972 tarihli sayısındaki bir demecinde ortaya koymuştur:

Askeri yönetim temelini teşkil eden 125 sayılı kanunun (Geri Dönüş Kanunu) kullanılışı Yahudileri bu topraklara yerleştirmek ve göçe zorlamak için girişilen savaşın bir devamıdır.

Peres'in ifade ettiği gibi, "Yahudilerin toplanması" gerçekte bir savaştır. Çünkü İsrail yönetiminde etkin olan bazı çevreler dünya Yahudilerini, bu Yahudilerin aksi yöndeki isteklerine rağmen toplamıştır ve toplamaktadır. Bu nedenle de bu çevrelerin savaşı, yalnızca düşman ülkelere ya da düşman örgütlere karşı değil, aynı zamanda ırk bilincini yitirdiği öne sürülen ve radikal Siyonizme yüz çevirmiş dünya Yahudilerine de karşıdır.