23 Mart 2010 Salı

Faşist Duygusallık


Faşizm kuşkusuz sadece liderden ve lider etrafında örgütlenen faşist partilerden ibaret değildir. Gerek Nazi Almanyası'nda gerekse İtalya'da, rejimlerin ardında büyük bir halk desteği olmuştur. Bu destek ise, faşist rejim tarafından çeşitli yöntemlerle üretilmiştir. Faşist rejimler, halklarını sadece baskıyla susturan "otoriter" rejimler değil, aynı zamanda onları belirli bir amaç uğrunda motive eden "totaliter" rejimlerdir.

Bu totaliter sistemde kitleleri faşist ideolojinin etrafında toplayan en önemli unsur ise "aşırı duygusallık"tır. Çevrelerindeki ve tarihteki kavram ve olayları akılcılıktan son derece uzak bir biçimde, duygusal olarak değerlendiren insanlar, çok kolay yönlendirilir, provoke edilebilir ve suç işleyebilir yapıdadırlar. Bu kişiler şayet kendilerinden istenen zalimce eylemlerin "kendi ırklarının üstünlüğü" gibi sözde kutsal bir amaç için olduğuna ikna edilirlerse, her şeyi yapabilirler. Bunun farkında olan faşist rejim, kitlelerin duygusal bir coşku ve ajitasyon içinde tutulmasına gayret eder. Ortaya birtakım sözde kutsal değerler koyar ve onlara bu değerler uğruna insanın canını feda etmesinin, başka insanları aşağılamasının, işkenceye uğratmasının ve öldürmesinin gerekliliğini telkin eder.

Bu nedenle faşist rejimlerde kitlesel gösteri, yürüyüş, toplantı ve törenlere büyük önem verilmiştir. Hedef, sürü halinde tek tip bir topluluk oluşturmak ve bu topluluğa hükmetmektir. Semboller, heykeller, anma günleri, bayraklar, flamalar, üniformalar gibi unsurlarla insanlar hak dinden uzaklaştırılır ve bu duygusal coşkular onlara adeta din gibi yaşatılır. Sanki İlahi bir güce ibadet eder gibi, bu insanlar büyük bir heyecan ve coşku ile faşist yanılgılara kendilerini adarlar. Oysa bu, büyük bir aldatmacadan ibarettir, ancak faşizmin sapkın telkinlerine aldanan kişiler, yürütülen propaganda nedeniyle içinde düştükleri durumu anlayamazlar. Yazılan, haykırılan, defalarca tekrarlanan sloganlar, çığlıklar, marşlar, selamlar faşist ayinlerin önemli bir bölümünü oluşturur.

Faşist güruhlar akılcı düşünce ve davranıştan kesinlikle uzaktırlar. Ortada çeşitli sloganlarla şarkılarla veya şiirlerle coşturulmuş, aklı kapanmış bir güruh vardır. Geçmişteki mitoloji veya efsane kahramanlarıyla kendilerini ve liderlerini özdeşleştirmeleri sağlanan bu kitleler, katliamlarını da yine bu yapay olarak oluşturulmuş "kahramanlık" duygularıyla yaparlar. Hatta bir gün gelip de kendilerinden hesabı sorulduğunda bunu milletleri için yaptıklarını ve aslında kendilerinin birer milli kahraman olduklarını söylerler. Hitler ve Mussolini'nin ardından gidenlerin hepsi aynı hipnozun etkisi altında davranmışlar, katliamlarını bu yapay coşku hali içinde gerçekleştirmişlerdir.
Faşizmde, bir insanın devletine, milletine ve vatanına olan meşru sevgisi tehlikeli bir duygusallığa, akılsız bir gözü karalığa dönüştürülmekte ve kitlelere bu duygular kullanılarak cinayet işletilmektedir. (Bkz. Şeytanın Bir Silahı: Romantizm, Harun Yahya) Dolayısıyla, ılımlı ve akılcı milliyetçilik ile, faşizmin ırkçı ve saldırgan milliyetçilik anlayışını çok iyi ayırt etmek gerekir.

Bunun en güzel örneği Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasasında belirtilen milliyetçilik anlayışıdır. Atatürk'ün tarif ettiği bu milliyetçilik anlayışında ırkçılık kesinlikle yoktur. Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan her fert, dil, renk, ırk ayrımı yapılmaksızın Türk Milleti'nin bir üyesidir. (Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözüyle özetlediği bu milliyetçilik tanımı son derece akılcı ve isabetlidir. Çünkü Türkiye'de farklı etnik gruplar bir arada yaşamaktadır. Bu kişilerin her biri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır ve herkesle aynı hak ve özgürlüklere sahiptir. Atatürk milliyetçiliği, Nazizm gibi bir milleti ırksal kökenlerine göre kamplara ayıran çarpık bir milliyetçilik değil, aksine farklı etnik kökenleri uyum içinde birleştiren doğru bir milliyetçiliktir.)