25 Mart 2010 Perşembe

Çin'in "Terörizm" Aldatmacası

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı düzenlenen büyük terörist saldırı, dünyadaki pek çok dengeyi değiştirecek yeni bir stratejik düzenlemeyi de beraberinde getirdi. ABD, ülkesini hedef alan uluslararası terörizme karşı global bir mücadele başlattı. Ancak bazı ülkeler, bu mücadeleyi istismar ederek, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya niyetlendiler. Bunların başında Çin geliyordu.

ABD'nin terörizme karşı olan tepkisini, "Müslümanlara karşı bir savaş" gibi görmek ve göstermek isteyen Çin, Ekim 2001'de bir mesaj yayınladı. Mesajda, özetle, "Çin'in de Doğu Türkistan'daki İslamcı teröristlere karşı Batı dünyası ile işbirliği yapmak istediği" söyleniyordu.

Oysa Çin'in bu açıklaması apaçık bir çarpıtmadan ibarettir. Çünkü Doğu Türkistan halkı, manevi değerlerine sahip çıkmanın, kültürünü ve örfünü yaşatabilmenin, özgürce dinini yaşayıp dilini kullanabilmenin haklı mücadelesini vermektedir. Ve bu mücadele uzun yıllardır, Doğu Türkistanlı liderlerin sahip olduğu sağduyu sayesinde son derece demoktrat bir platformda yürütülmektedir. Bununla birlikte her toplumda olabileceği gibi Doğu Türkistan halkı arasında da, şiddete eğilimli kişiler veya gruplar bulunabilir. Ancak bu durum, Doğu Türkistan'ın haklı bir mücadele yürüttüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bölgedeki gerçek terörist güç, bu kitap boyunca incelediğimiz gibi, Doğu Türkistan'daki mazlum Müslümanlara karşı uzun vadeli bir soykırım yürüten Çin yönetimidir.

Bu gerçek, Batılı yorumcular tarafından da teşhis edilmekte gecikmedi. Çin'in söz konusu propaganda girişiminin ardından The Washington Times gazetesinde (10/14/2001) Beware China's Ties to the Taliban (Çin'in Taliban'la Olan İlişkilerinden Sakının) başlıklı bir makalesi yayınlanan Amerikalı eski senatör Jesse Helms bunlardan biriydi. Cumhuriyetçi Parti'den uzun yıllar Kuzey Carolina senatörlüğü ve "Senato Dış İlişkiler Komitesi" üyeliği yapan Helms, söz konusu makalesinde Çin'in ABD'yi ve Batı'yı yanına alma girişiminin ne kadar aldatıcı olduğunu anlatıyordu. Afganistan'daki Taliban yönetimi ile Çin arasında çok yakın ilişkiler olduğunu anlatan Helms, Çin'in hem İslam'a hem de Amerika'ya düşman olduğunu şöyle belirtiyordu:

... Çin ve Amerika'nın terörizme karşı savaşmakta ortak bir çıkara sahip olduklarına dair bir varsayım var. Ne kadar safça ve tehlikeli bir fantazi... Gerçekte, komünist Çin Hükümeti Ortadoğu'daki tüm teröristlerle ve terörü destekleyen ülkelerle çok yakın ilişkiler içinde...

Amerika'nın terörizm ile mücadelesinde Çin ile ortak çıkarlar paylaştığını düşünenler, büyük olasılıkla bu varsayımlarını, Çin'in Sincan bölgesindeki hayali Uygur terörizmi ile olan mücadelesine dayandırıyorlar. Böyle düşünmek ahlaki bir felaket olacaktır, çünkü Uygurları bize düşman olan zararlı fanatiklerle bir tutmanın hiçbir haklı yanı yoktur. Uygurlar, Pekin'in acımasız yönetimine karşı haklı bir özgürlük mücadelesi içindedirler ve bunu da büyük ölçüde barışçıl yollardan yürütmektedirler. Bu yüzden, büyük bir baskıya maruz kalmaktadırlar, Çin Hükümeti siyasi nedenlerle insanları tutuklamakta ve işkenceden geçirmekte, camileri yıkmakta ve barışçı gösteriler yapan insanların üzerine ateş açmaktadır.

Hem stratejik hem de ahlaki olarak, Amerika Birleşik Devletleri, Çin'i, terörizme karşı geliştirilecek bir çözümün parçası olarak kabul etmemelidir. Gerçekte, bizzat komünist Çin bu sorunun büyük bir parçasıdır."

Görüldüğü gibi, Kızıl Çin topraklarında yaşanan gerçeklerin farkında olan Amerikalılar da, Çin'in Doğu Türkistan'daki Müslüman Uygur Türkleri'ne büyük bir zulüm uyguladığını ve bu nedenle "terörizmin çözüm ortağı" değil, "terörizmin bir parçası" olduğunu görmektedirler.

Bu düşünce artık pek çok Batılı tarafından paylaşılmaktadır. Bu haklı mücadeleden faydalanmak isteyen bazı ülkelerin girişimlerine karşı dikkatli olmak gerektiği farklı kişiler tarafından dile getirilmektedir. Örneğin The Asian Wall Street Journal gazetesi editörlerinden Thomas Beal 5 Kasım 2001 tarihli yazısında şu gerçeklerin altını çizmektedir:

Amerika'ya karşı gerçekleştirilen saldırılar karşısında Çin'in sergilediği sahte kızgınlık, bölgenin 18 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan Sincan'daki Müslüman Türklerin milli ve dini değerlerine yönelik on yıldır devam eden baskıyı haklı çıkarmak için dünya çapında gösterilen tepkiyi nasıl kötüye kullandığını göstermektedir. Amerika'nın Usama Bin Laden'e karşı yürüttüğü kampanyayı destekleyerek ya da en azından buna karşı çıkmayarak Başkan Jiang Zemin'in umudu Çin'in insan hakları ihlallerini eleştiren Batı'nın sempatisini kazanabilmekti.

Bush hükümeti, Çin'in kendi içindeki ayrılıkçı hareketleri Amerika'ya karşı düzenlenen saldırı ile eş tutması girişimini kesinlikle red etmeli. Uluslararası terörizme karşı başlatılan savaş kapsamında Çin'in Doğu Türkistan'daki Müslümanlara eziyet etmesine açık veya kapalı destek olmamalı.

Yazısının devamında komünist Çin yönetiminin Doğu Türkistan halkına yaptığı büyük zulme yer ayıran Beal, bu baskının hala devam ettiğini söylüyor. Beal yazısını şu sözlerle bitiriyor:

... Amerika Pekin'in Uygurlara karşı işlediği suçlara ortak olmamalı. Çünkü Uygurlar Amerika'nın neden terörizme karşı mücadele ettiğini en iyi anlayan halklardan biri..."

Türkiye olarak bizim de Çin ile olan ilişkilerimizde bu gerçeği göz önünde bulundurmamız, Doğu Türkistan'daki soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın haklı mücadelesine diplomatik kanallardan destek olmamız gerekmektedir.