
Mao'dan sonra iktidara gelen Deng Xiaoping ülkenin içinde bulunduğu durumu düzeltmek için birtakım ekonomik reformlara başvurmuştur. Pazar ekonomisinin komünizme uygulanmış bir türevi olan bu reformlar kısa bir süre için de olsa Çin ekonomisinde kısmi bir düzelme sağlamıştır. Bugün de bu reformlar sayesinde Batılı şirketler Çin'de yatırım yapabilmekte ve özel şirketlerin aktivitelerine izin verilmektedir. (Aslında bu özel şirketlerin büyük çoğunluğu da PLA ortaklıdır ve yönetiminde generaller vardır).
Bu manzara ilk bakışta bazı çevrelere, Çin'in artık Mao'nun öğretilerinden iyice kopmaya başladığı ve demokratik bir anlayışın geliştiği kanaatini vermiştir. Ancak Çin'de son yirmi yıldır yaşanan süreç biraz daha kapsamlı olarak incelendiğinde, tüm bu sözde reform ve revizyonların, aslında daha köklü bir komünist rejim için bir hazırlık olduğu rahatlıkla görülecektir.
Nasıl ki Sovyetler Birliği'nin yıkılması, "Marksizm'in yanlış bir yorumunun çökmesi" olarak düşünülüyorsa, hem Çin'deki hem de dünyanın çeşitli yerlerindeki Maocular için Çin'in şu an içinde bulunduğu sosyal çöküntü "uygulama yanlışı" olarak algılanmaktadır. Komünist ideolojiye göre ideal komünist toplum belli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizm yaşanmalı, ardından sosyalizme, oradan da komünizme bir geçiş olmalıdır. İşte Çin'in bugünkü kapitalist görüntüsünün asıl nedeni, ideal komünist düzene ulaşılması için gösterilen bir çabadır. Üstelik Çin, çizdiği kapitalist tabloyu mümkün olduğunca ekonomik alanla sınırlı tutmakta, siyasi alanda ise Maoizm'e bağlılığını devam ettirmektedir. Ancak komünizme geçiş aşamasının önemli bir adımı olduğuna inandığı sosyalizm evresini gerçekleştirebilmek için komünist partiyi sosyalist bir parti olarak revize etmeye çalışmaktadır.
Üstelik Çin bugün, sosyalizme geçiş için gerekli görülen vahşi kapitalist dönemi her yönü ile yaşamaktadır. Gelir tablosundaki eşitsizliğin, işsizliğin her geçen gün daha da artması, fakirlerin iyice fakirleşip, zenginlerin daha da zenginleşmesi ve tüm bunların sonucu olarak yukarıda da değindiğimiz ahlaki çöküntü adeta Çin halkının "en iyisi Mao dönemiydi" demesini sağlayabilmek içindir. Oysa insanlara alternatif olarak gösterilen Maoizm de çok büyük bir zulüm ve vahşet rejimidir. Hatta Maoizm ardında bıraktığı milyonlarca ölü ile bir kan dökme kuyusudur. Yani bu şekilde insanlar bir zulümden kaçarken, başka bir zulmün tuzağına düşecekler, gerçek huzur ve mutluluğu asla bulamayacaklardır.
Nitekim son zamanlarda Çin'de yapılan araştırmalar, Mao'ya olan ilginin halen yoğun şekilde devam ettiğini ve hatta halkın bir kısmının Mao dönemini tercih ettiğini göstermiştir. 1970'li yılların sonunda başlayan kapitalist uygulamaların neden olduğu belirsizlik ve çöküş, 1986 yılında başlayan öğrenci olayları ile doruğa tırmanmış ve 1989 yılında yaşanan Tiananmen katliamı Mao'yu tekrar Çin'in gündemine sokmuştur. Atlantic Monthly dergisinin 1992 yılında yayınlanan bir sayısında Çin'in yeniden Maoizme dönüşü şöyle aktarılmaktadır:
Aslında geçtiğimiz yılın sonundan itibaren Mao'ya karşı çılgınca bir ilgi tüm Çin'i sarıp kuşatmaya başladı. Mao'nun bir uçtan bir uca Çin'e ismini kazıdığı, devrim karşıtlarını öldüresiye dövdüğü ve hatta çıplak bedenlerine Mao isminin kazındığı Kültür Devrimi günlerindeki politik cinneti gibi olmasa da, Mao'nun Çin'de şu an yaygın bir etkisi var... Bu Mao sevdası karşısında devlet yayın organı olan Xinhua basımevi, Mao'nun tüm eserlerinin bulunduğu yeni bir cildi 10 milyondan fazla bastı ve devlet bütçeli film şirketleri de yeni dram belgeseller hazırlıyorlar. Hatta 1991 yapımı "Mao Zedung ve Oğlu" filmi, özellikle Mao'nun insani yönleri olduğunu vurgulayabilmek amacıyla duygusal öğelerle süslenmiş. Filmde Mao'ya oğlu Mao Arying'in Kore Savaşı'nda Amerikalılar tarafından vurulduğu haberinin verildiği an da var. Mao'yu insanileştirme çabaları bu yıl da devam etti ve propaganda içerikli "Mao Zedung'un Hikayesi" kitabı piyasaya çıktı. (Atlantic Monthly, Orville Schell, Once Again Long Live Chairman Mao, Aralık 1992)
Günümüzde Çin'deki Mao propagandası hızla devam ediyor. Çin televizyonlarında, Mao'nun sözlerinin nerede ve hangi tarihte söylendiği konulu yarışmalar düzenleniyor, Mao posterlerinin sayısı artırılıyor, Mao'nun öğretileri radyo ve televizyonlardan tekrar tekrar yayınlanıyor. Üstelik Çin halkının büyük çoğunluğu yıllardır kendilerine verilen telkinler neticesinde Mao'ya bir nevi kurtarıcı misyonu yüklemiş, hatta ona mistik bir bağ ile bağlanmış durumdalar. Pek çok Çinli Mao'nun kendilerini trafik kazalarından, kötülüklerden, hastalıklardan koruduğunu düşünüyor. Ancak Çinli yazar Jie Lusheng, Sun That Never Sets (Asla Batmayan Güneş) isimli kitabında başka önemli gerçeklerin de altını çizmekte. Jia'ya göre, Çin'in Mao'ya olan bağlılığı, ülkenin daha istikrarlı gözüktüğü ilk yıllara olan özlemin bir yansıması. Jia, lider eksikliğinin, dejenere olmuş toplum hayatının ve suç oranlarının artmasının, Mao'ya duyulan özlemi de artırdığını yazıyor. Çinlilerin büyük kısmı, Mao'nun ideolojisinin hayat bulması ile, Çin'in üzerine yeniden güneş doğacağını sanıyor.
Bu tespitlerin de gösterdiği gibi, bugün Çin, komünizmden uzaklaşmamakta, bilakis belirlenmiş bir süreç içerisinde komünizmin belki de çok daha katı bir formuna doğru ilerlemektedir. Komünist ideolojinin bu şekilde canlı olması, Doğu Türkistan üzerindeki baskıların da süreceği anlamına gelmektedir. Çünkü komünist ideolojinin İslam'a ve Müslümanlara bakışı her zaman düşmanca olmuştur ve olmaya devam etmektedir.