23 Mart 2010 Salı

Faşizmin Sessiz Yükselişi


Faşizmin II. Dünya Savaşı'nda yaşadığı mağlubiyet ve çöküş, çoğu insanda "faşizm artık ölmüştür" düşüncesini uyandırdı. Ancak durum pek öyle değildi. Faşist ideolojinin önde gelen temsilcilerinin ortadan kalktığı doğruydu, ama faşist ideolojinin dayanakları (paganizm, Darwinizm, şiddet sevgisi ve ırkçılık) hala duruyordu. Bu nedenle Hitler'in veya Mussolini'nin ölmesi faşizmi öldürmedi. Aksine, "faşizm artık ölmüştür" şeklindeki yaygın düşünce, yeni faşist hareketlerin gelişmesi ve kök salmasına zemin hazırladı. Faşizm, kimi zaman bu ismi açıkça kullanarak, kimi zaman da kendini kamufle ederek yaşamaya devam etti. Ve özellikle de 1990'larda yeni bir yükselişe geçti.

Neo-Naziler

Resmi Alman istatistiklerine göre 1999 yılında sadece Almanya'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığından kaynaklanan 10.037 olay tespit edilmiştir. 2000 yılında açıklanan ırkçılık olayları da on binin üzerindedir. İngiltere'de ise sadece Nisan ile Eylül ayları arasında tespit edilen ırkçı kaynaklı suçların sayısı 10.982'yi bulmuştur. Bu suçların yarısının korkutma gözdağı verme ve yıldırma şeklinde olduğu belirtilmiştir. Birçoğu ise öldürme, yaralama, yakıp yıkma gibi eylemlerle sonuçlanmıştır. Bunların failleri, neo-Naziler olarak bilinen faşist çetelerdir.

Neo-Nazi hareket, özellikle 1990'lı yıllarda örgütlü bir faaliyet içine girmiştir. Bundan önce de 1970'li yıllarda, İngiltere'de dazlak hareketi başlamıştı. Dazlak hareketinin özelliği sokak çetelerinin göçmenlere, yabancılara ve fakir mahallelerde yaşayanlara karşı saldırgan olmalarıydı. Bunların sadece bir kısmı ırkçıydı. Ancak, 1990'lı yıllarda, dazlakların birçoğu ırkçılığı benimsediler ve Nazi taraftarları olarak ırkçı faşist eylemleri başlattılar.

İçinde bulunduğumuz yıllarda ise neo-Nazi hareket giderek güçlenmekte ve yayılmaktadır. Bugün 33 ülkede ve 6 kıtada aktif durumdadırlar. Sayıları ise 70 bini bulmaktadır. Üyeleri genellikle 13-25 yaş arasında olan bu sokak çeteleri, birbirleriyle de özellikle internet aracılığı ile bağlantı kurmaktadırlar.

Neo-Naziler her ülkede kendilerine farklı hedefler belirlemişlerdir. Yapılan bir araştırmada belirtildiğine göre, Almanya'da Türklere, Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti'nde Çingenelere, İngiltere'de Asyalılara, Fransa'da Kuzey Afrikalılara, Brezilya'da Kuzey Doğululara, Amerika'da tüm azınlıklara ve göçmenlere karşı örgütlenmektedirler. Birçok ülkede evsizler ve fakir mahallede yaşayanlar da hedef seçilebilmektedir.

Nazi özentisi bu gençler, çoğunlukla uyuşturucu müptelalarından, işsiz güçsüz, sokak serserilerinden oluşmaktadır. Giysilerinin üzerine taktıkları Nazi sembolleri, traşlanmış dazlak kafaları ve dövmeleri ile hemen tanınmaktadırlar. Bu dövmelerinde ise genellikle diğer ırklara olan düşmanlıklarını dışa vurmaktadırlar. Sloganlarında, konuşmalarında ve şarkılarında Hitler'i yüceltmekte ve kendilerini onun hayalini gerçekleştirmeye adadıklarını ifade etmektedirler: Aryan ırk tarafından yönetilen bir dünya.

Bu çetelere, genellikle problemli çevrelerde yetişmiş, düşük eğitimli, başıboş, kendine güveni olmayan gençler katılmaktadır. Başkalarını aşağılamak, şiddet uygulamak, korkutmak gibi etkenlerin birarada tuttuğu bu insanlar, böylece kendilerini başka insanlardan üstün görebilecekleri bir ortam bulduklarını düşünmektedirler.

Şiddet, kin, nefret, yıldırma, korkutma, tehdit, yakıp yıkma, zarar verme başlıca özellikleri arasında sayılabilir. Bunları en fazla yerine getiren ise aralarında en kahraman ilan edilmektedir.

Neo-Nazilerin kendilerine ait bir de müzik stilleri vardır. Aslında bu çevreler müziği bir propaganda aracı olarak da görmektedirler. Şarkılarının sözleri ırkçı, paranoyak ve saldırgan yüzlerini anlatmaktadır. Şarkıların ve müzik gruplarının isimleri dahi aynı mesajları vermektedir; "Zaferi Selamla", "Vampir", "Beyaz Gürültü", "Vahşi Saldırı", "Savaş Alanı", "Jilet kenarı", "Beyaz Savaşçılar" gibi. Bu müzik grupları Almanya, Belçika, İngiltere gibi birçok Avrupa ülkesinde dilediği yerde konser verebilmektedir. Ve binlerce genç bu konserlere katılarak, Nazi selamı vererek bu gruplara eşlik etmektedir.

Neo-Nazilerin bir de yan ekipleri vardır. Bunların başında futbol holiganları gelir. Özellikle maçlarda dazlaklar ve holiganlar birleşerek, zenci oyunculara karşı sloganlar atar, rakip taraftara saldırır, stadyumlarda ölümlerle sonuçlanan kavga ve çatışmalara neden olurlar. Bu ekipler herhangi bir durumda kolaylıkla neo-Nazi eylemler için de kullanılabilirler. Ayrıca neo-Nazi olmadığı halde neo-Nazi müzik gruplarının hayranı olan kesim de daima yönlendirilebilecek bir kitle olarak görülür. Onlar da dinledikleri müziğin ve Nazi propagandasının etkisiyle, istenildiğinde organize edilerek eylemlere çağrılabilmektedirler. İşte bu şekilde ırkçı hareketler, büyük bir hızla gençleri zehirlemeye ve kendi saflarına çekmeye devam etmektedir.

Neo-Nazilerin Avrupa'da bu kadar çok güçlenebilmelerinin altında yatan neden ise aslında gizliden gizliye toplumdan ve siyasilerden aldıkları destektir. Bugün Avrupa'da birçok parti farklı isimler altında görev yapsa da aslında faşist eğilimlidir ve bunların hepsi neo-Nazileri önemli ölçüde desteklemektedirler. Bu siyasileşmenin dışında, neo-Naziler asıl olarak şiddet ve sokak eylemleri ile istediklerini başarabileceklerini düşünmektedirler.

Faşistler demokratik ortamlarda fikir ile mücadele edilebileceğine ihtimal vermezler. Onlar daima orman kanunlarının geçerli olduğuna, doğruyu söyleyenin değil, güçlü olanın haklı olduğuna inanırlar. Dolayısıyla kendilerince en büyük güç saldırganlık ve zorbalıktır.