
Darwinizm dini ile diğer batıl dinler arasında gerek kainatın ve canlıların oluşumuna verilen cevaplar, gerekse genel öğretiler ve inançlar konusunda çok büyük benzerlikler bulunmaktadır. Yani Darwinizm insanların büyük bölümünün inandığı gibi bilimsel bir gerçek, deneylere ve gözlemlere dayalı sağlam bir kuram değildir. Darwinizm, bilimdışı bir temel üzerine oturtulan birkaç bin yıllık bir "mantık yürütme"dir
Darwinizm 19. Yüzyılda bilim adamlarının ve Charles Darwin'in amatör araştırma ve gözlemleri sonucunda keşfedilen ve bilim çevrelerine sunulan bir teori değildir. Kökenleri, çok daha eskilerde yaşamış olan maddeci felsefecilere dayanmaktadır. Darwinist inanışlarla ilk olarak bundan birkaç bin yıl önce var olan çoktanrılı ve maddeci Sümer ve Yunan dinlerinde karşılaşıyoruz. Dolayısıyla Charles Darwin, evrim fikrini ilk ortaya atan kişi değil, bu inancın genel esas ve itikatlarının ana çerçevesini çizen, öğretilerini şekillendiren, daha sonra da kurumsallaştıran amatör bir araştırmacıdır.
Putperest Sümerlerin Allah'ı inkar eden ve canlıların başıboş bir evrim süreciyle oluştuğunu ifade eden yazıtları Darwinizm dininin belkemiğini oluşturan izahlardır. (Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği Konferansı, 4. Nisan 1998, Prof. Dr. Kenneth Cumming'in konuması ) Sümer yazıtları incelendiğinde, ilk başta bir su karmaşasından söz edildiği ve bu su karmaşasının içerisinden birdenbire Lahau ve Lahamu adlı tanrıların ortaya çıktığı iddiası görülür. Bu batıl inanışa göre, ibadet edilen bu putlar ilk önce kendi kendilerini var etmişler, daha sonra da evrimleşerek diğer maddeleri ve canlıları oluşturmuşlardır. Yani canlılık cansız su kaosundan birdenbire oluşmuştur. Buradaki vurgu "madde ve evrenin ilk olarak sudan ortaya çıktığı ve canlıların cansız maddelerden oluştuğu" inancını savunan evrimci bakış açısıyla çok büyük bir uyum göstermektedir. Dolayısıyla kainatın bir evrimleşme süreciyle oluştuğuna dair batıl inanç Sümer dinlerinde de bulunmaktadır.
Mısır dinler tarihi incelendiğinde de aynı batıl inanışlarla karşılaşırız. Herhangi bir bilimsel dayanağı olmayan bu saçma anlayışa göre "Yılan, kurbağa, solucan ve farelerin, su baskınlarıyla taşan Nil ırmağının çamurlarından oluştuklarına" (Osman Gürel, Yaşamın Kökeni, Pan Yayıncılık, Ekim 1999, s. 4 ) inanılırdı. Yani Mısır dinlerinde de Yaratıcı inkar edilmiş, "canlıların tesadüfler sonucunda balçıklardan" oluştuğuna inanılmıştı. Bunun yanı sıra Babil ve Mısırlılara ait yaratılış hikayelerinde de "yeryüzünün ve yaşamın ortaya çıktığına inanılan ilk deniz" fikri yer almaktadır. (http://buglady.clc.uc.edu/biology/bio106/earlymod.htm )
Bu düşüncenin artık tarihe karıştığını ve eski uygarlıklarla birlikte yok olduğunu sanmak çok büyük bir yanılgı olacaktır. Çünkü günümüzde de evrimciler aynı mantığı savunmakta ve "ilk deniz" ya da "su kaosu" fikrini, "ilkel çorba" ismiyle bilim dünyasına kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Evrim teorisinin bu iddiasına göreyse, dört milyar yıl kadar önce ilkel dünya atmosferinde canlılığın varlığı için gereken karbon ve fosfor gibi birçok cansız kimyasal madde en uygun şartlarda ve en uygun miktarlarda, tesadüfi birtakım faktörlerin etkisi ile suda biraraya gelmişler, bu arada devreye yıldırımlar, fırtınalar ve sarsıntılar girmiş, canlılığın ilk yapıtaşı olan amino asitleri oluşturmuşlardır. Bu aminositler yine aynı tesadüflerin sonucunda proteinleri, bu proteinler hücreleri oluşturur, bu tesadüfler zinciri devam eder ve sonucunda insana ulaşır… Oysa cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri iddiası, bugüne kadar hiçbir deney ya da gözlem tarafından doğrulanmamış, bilim dışı bir iddiadır. Her canlı hücre, bir başka canlı hücrenin çoğalmasıyla oluşur. Dünya üzerindeki hiçkimse, en gelişmiş laboratuvarlarda dahi, cansız maddeleri biraraya getirerek canlı bir hücre yapmayı başaramamıştır. Bu ise ilk hücrenin mutlak surette yaratıldığını göstermektedir.
Karmaşık ritüelleri ve putperest öğretileriyle Güney Asya'da çok geniş kitleleri etkisi altına alan Hinduizm de "tüm canlıların okyanuslardan ortaya çıktıkları" temeli üzerine kurulmuştur. Masalsı bir anlatım ve efsanevi kişiliklerle süslü Hindu öğretilerini içeren Rig Veda ve Atharca Veda yazıtlarında da bu inanç detaylı olarak anlatılmaktadır. Bir Yaratıcı'nın var olduğu gerçeğini reddeden Hindu felsefesine göre evren "prakriti" adı verilen kocaman, yuvarlak bir maddeden oluşmuştur. Canlı cansız tüm maddeler bu ilk maddeden evrimleşerek oluşmakta ve tekrar prakritiye dönüşmektedir. Daha sonra aynı evrimsel süreç yeniden başlamaktadır. (David L. Johnson, A Reasoned Look at Asian Religions, Minneapolis, Bethany House, 1985, s. 87-88 ) Yani tüm kainat bu cansız ilk maddeden oluşmaktadır.
Canlılığın ilk olarak ortaya nasıl çıktığı sorusu Darwinizm dininin de en büyük açmazlarından biridir. Bu nedenle de evrimciler bu soruyu genelde geçiştirmeye çalışırlar. Çünkü verebilecekleri en somut cevap, yukarıda da örnek verildiği gibi milattan önceki batıl dinlerin verdikleri cevaplardan farklı değildir. Zaten Darwinizm'in geliştiği dönemde de canlılığın oluşumuyla ilgili batıl inançlar hakimdi. Bu insanlara göre sinekler terden, kurbağalar çamurdan, karıncalar şekerden meydana geliyorlardı.
Bu saçma inançlardan bir tanesi de evrimcilik tarihinin en garip inançlarından biri olan "Umulan Canavar" (Hopeful Monster) teorisidir. Bulunması umulan ara geçiş formlarının bulunamamasından dolayı çok büyük bir baskı altına giren bazı evrimciler, evrim için ara geçiş formlarına ihtiyaç olmadığını, çünkü türler arasındaki değişimin aniden meydana geldiğine karar vermiş ve bunun sonucunda da umulan canavar teorisini ortaya atmışlardır. Umulan canavar teorisine göre canlılığın oluşumu, şekerden karıncanın oluştuğunu iddia eden inançtan farklı değildir. İlk kuş bir sürüngen yumurtasından birdenbire çıkmış, daha sonra aynı şekilde tesadüfen başka bir yumurtadan çıkan kuş ile birleşmiş ve böylece kuş familyası oluşmuştur. Bu teorinin bir benzeri de Charles Darwin'in suda çok fazla yüzen ayıların zaman içinde balinalara dönüştüğü yönündeki iddiasıdır. Oysa bugün bilimsel gerçekler Darwin'in bu iddiasının ne kadar bilimdışı bir safsata olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir.
darwinizm dini batıl din