23 Mart 2010 Salı

Adolf Eichmann'ın Öyküsü


Hannah Arendt'in yazdığı Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil (Eichmann Kudüs'te: Şeytaniliğin Basitliği Üzerine Bir Rapor) adlı kitap radikal Siyonistlerle Nazi ilişkilerinden söz eden kaynakların en önemlilerindendir. Kitap önemlidir, çünkü yazarı Bayan Arendt, Amerikan Yahudi toplumunun önde gelen isimlerinden biri ve ünlü bir siyaset bilimcidir.

Arendt, kitabında asıl olarak, Nazi Subayı Adolf Eichmann'ın (ya da ona benzer bir figüranın), 1960 yılında Mossad ajanları tarafından Arjantin'de yakalanıp İsrail'e götürülmesiyle kurulan mahkemeyi ve Eichmann'ın mahkemedeki ifadelerini konu edinir. Önceki sayfalarda da birkaç kez değindiğimiz Eichmann çok önemli bir isimdir, çünkü Gestapo şefi Heydrich'in emri altında "Yahudi sorunu"nu çözmekle özel olarak görevlendirilen kişidir. Adolf Eichmann'ın ilginç bir hikayesi vardır .


Arendt, kitabında bazı ilginç gerçeklere değinir. İlk olarak, kitabın hemen girişinde, Nazilerin 1935'te yayınladıkları Nürnberg Kanunları'ndaki ilginç hükme dikkat çeker: Kanunlar, önceki sayfalarda değindiğimiz gibi, Yahudileri Alman toplumundan tümüyle izole etme amacına yöneliktir. Arendt, bunun "İsrail Evi'nin birliğini korumaya çalışan" bazı Yahudiler açısından hiç de olumsuz bir şey olmadığını söyleyerek, İsrail'de de bugün aynı kanunun yazılı olmasa da geçerli olduğunu, bir Yahudinin bir "goyimle" (Yahudi olmayan) evlenmesinin yasak kabul edildiğini hatırlatır. (Hannah Arendt, Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil, New York, 1963, s. 36.)

Arendt, ilerleyen sayfalarda Eichmann'ın geçmişinden söz ederken de ilginç bilgiler vermekte, onun gençliğinde hiçbir zaman antisemit olmadığını, hatta bazı Yahudilerle çok yakın ilişkileri olduğunu (örneğin Austrian Vacuum Oil Company'nin müdürü olan Yahudi Bay Weiss'le) anlatır. Arendt'in bildirdiğine göre Eichmann, masonluğa da ilgi duymuş, bir süre Schlaraffia Locası'na gidip gelmiştir.

Ama Eichmann'ın asıl görevi, 1934 yılında SS'ler içinde kurulan özel ve gizli bir bölüm olan SD'ye girmesiyle başlar. SS şefi Himmler'in kurdurduğu SD, bir istihbarat servisidir ve Gestapo şefi Heydrich tarafından yönetilmektedir. Eichmann, kısa süre sonra servisin "Yahudi departmanı"na girer ve zamanla da bir "Yahudi uzmanı" olur. Eichmann bu yıllarda Almanya'daki bazı Siyonist liderlerle ilk görüşmelerini yapar. (Hannah Arendt, Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil, New York, 1963, s. 37.) Arendt, o dönemde Eichmann'ın bir de Theodor Herzl'in yazdığı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı kitabı okuduğunu, kitaptan çok etkilendiğini ve böylece Siyonizmi benimsediğini şöyle anlatıyor:

Eichmann, Albert Speer'in kendine verdiği Der Judenstaat'ı okuduktan sonra Siyonizme bağlandı. O tarihten sonra, sık sık Yahudi sorununa 'siyasi çözüm' aranması gerektiğini savunmaya başladı ve 'amacım, Yahudilere, ayak basabilecekleri sağlam bir toprak verebilmektir' dedi. Bu düşüncelerini de, broşürler dağıtarak ve sözlü telkinlerde bulunarak diğer SS'ler arasında yaymaya başladı. İbranice öğrendi. Daha sonra Siyonizmin temel eserlerinden biri olan Adolf Böhm'ün History of Zionism adlı kitabını da okudu. Hayatı boyunca gazeteden başka bir şey okumamış biri için oldukça büyük bir başarıydı. (Hannah Arendt, Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil, New York, 1963, s. 37.)

Eichmann'ın Siyonizme olan bu yakınlığı, radikal Siyonistlerin hedefleriyle Nazi amaçları arasındaki paralelliği görmesinden kaynaklanıyordu. Radikal bazı Siyonistler de aynı Naziler gibi tüm Yahudileri Reich sınırlarından çıkarmak istiyorlardı. Bu Naziler için Reich'ın Judenrein ("Yahudiden arındırılmış") olması anlamına geliyordu; aynı şey bazı Siyonistler için bir Yahudi Devleti demekti.

Aslında Eichmann'ın bazı Siyonistlerle paylaştığını söylediği ve "idealizm" diye adlandırdığı şey, ırkçılıktı. Her iki tarafın da ırkçıları, Almanların ve Yahudilerin birarada yaşamalarını istemiyorlar ve bu nedenle de kendilerince çok iyi bir asgari müşterekte anlaşıyorlardı. Nazilerin Filistin'e Yahudi göçü için büyük destek vermesi, buna dayanıyordu.

Eichmann , radikal Siyonistlerle böyle yakın ilişkiler kurduğu dönemlerde bir yandan da Alman Yahudilerini tedirgin edecek eylemler düzenliyordu. Bağlı olduğu SS Güvenlik Servisi SD (Sicherheitsdienst), Yahudilerin dükkanlarının yağmalanmasıyla patlak veren Kristallnacht (Kristal Gecesi) gibi ayaklanmaları kışkırtıp organize ediyordu. Amaç, Yahudileri asimilasyondan kurtarmak ve göçe ikna etmekti.

Tüm bu bilgileri inceledikten sonra, önemli bir gerçeği yeniden hatırlamak gerekir:

Yahudilerin vatan sahibi olmaları doğal haklarıdır, bunun için atalarının toprağı olan Filistin'e göç etmeyi istemeleri de son derece doğaldır. Siyonizm de meşru çerçeveler içinde Yahudilerin bu haklarını savunduğu müddetçe makul bir ideolojidir. Ancak bazı radikal Siyonistlerin bu toprakları yalnızca kendilerine ait olarak düşünmeleri, üstelik buna ek olarak bölgedeki diğer bazı toprakları da işgal etmeyi planlamaları, dünya hakimiyeti hedefi gütmeleri ve buna göre bir politika izlemeleri hem tarihi gerçeklere hem günümüz koşullarına aykırıdır. Filistin toprakları Yahudiler için olduğu gibi Müslümanlar ve Hıristiyanlar için de kutsaldır. Bu topraklarda her üç dinin mensupları da birarada huzur içinde yaşayabilmeli, ibadetlerini diledikleri gibi yerine getirebilmeli, aradıkları güvenliği bulabilmelidir. Bir toplumun diğerini yok sayması, en temel insani haklarını görmezden gelmesi, birbirlerine yaşam hakkı tanımayan bir anlayışın olması ise kabul edilebilir değildir.